ATATÜRK DÖNEMİ TÜRK DIŞ
POLİTİKASI VE ATATÜRK’ÜN ÖLÜMÜ
|
TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKASI
Türk Dış Politikasının
Temel İlkeleri
ü Siyasi ve ekonomik bağımsızlığın korunması
ü Milli çıkarların korunması
ü İttifaklara önem
verilmesi
ü Devletlerin
eşitliği prensibine uyulması
ü Yurtta Sulh, cihanda sulh prensibinin gerçekleştirilmesi
1923-1930 DÖNEMİ
■ Türkiye'nin dış
politikası, Lozan'dan geriye kalan sorunların çözülmesine ve Lozan'da alınan kararların
uygulanmasına yönelik olmuştur.
1923-1930 döneminde; Musul sorunu, dış borçlar, yabancı okullar ve nüfus mübadelesi konuları Türkiye'nin dış politikasında
belirleyici olmuştur.
IRAK SINIRI VE MUSUL MESELESİ
Ø Lozan Barış
Antlaşması'yla Musul sorunu çözüme kavuşturulamamıştır. Türk Hükümeti, Musul halkının çoğunun Türk olmasından
dolayı Musul'un kendisine bırakılmasını istiyordu.
Ø İngiltere ise bölgenin zengin petrol yataklarına I sahip olması ve ekonomik çıkarları dolayısıyla Musul« topraklarını bırakmak istemiyordu.
Ø Lozan'da Musul sorununun iki taraf arasında yapılacak
karşılıklı görüşmelerle halledilmesine karar verilmişti.
Ø İkili görüşmeler sırasında bir çözüm sağlanamamış ve durum Milletler Cemiyetine götürülmüştü.
Ø İngiltere'nin uzlaşmaz tutumu üzerine
Türkiye, bölgeye müdahale
kararı almış, fakat bu sırada
Şeyh Sait İsyanı'nın çıkması, müdahalenin gerçekleşmesini engellemişti.
Ø Sonuç olarak 5 Haziran 1926'da iki ülke arasında
Ankara Antlaşması imzalanmış
ve Musul sorunu çözülmüştür.Türkiye, Şeyh Said isyanıyla uğraştığı için gerekli askeri müdahalede bulunamadı.
Ankara Antlaşması (1926)
Ø Türkiye ile İngiltere arasında yapıldı.
Ø Musul, İngiliz
mandasındaki Irak'a verildi.
Ø Musul'un petrol gelirlerinin % 10'u yirmi beş yıllığına Türkiye'ye verildi.
Ø Türkiye beş yüz bin İngiliz sterlini karşılığı bu hakkından vazgeçti.
Önemi
v Türk—İngiliz anlaşmazlığı sona erdi.
v Musul'un kaybıyla Misak-ı
Milli'den taviz verildi.
v Musul’daki Türkleri
koruyucu kararlar alınmadı.
DIŞ BORÇLAR SORUNU
ü Fransa ile aramızda sorun oldu.
ü Türkiye'den alacağı en fazla devlet olan Fransa, borçların altın olarak ödenmesini
istedi.
ü Türkiye ise borçların kağıt para olarak ve Fransız frangı
şeklinde ödenmesini kabul ettirdi.
ü Türkiye borçların ana parasını 1954'e, faizlerini ise 1984'e kadar ödedi.
ü 1929'da başlayan
dünya ekonomik bunalımı Türkiye'nin borçlarını geç ödemesinde etkili oldu.
YABANCI OKULLAR SORUNU
ü Avrupalı
devletler kapitülasyonlar aracılığıyla Osmanlı Devleti'nde pek çok farklı
okullar açmışlar ve çeşitli haklara sahip olmuşlardır.
ü Bu okullar, zamanla Osmanlı Devleti'ne karşı bazı zararlı faaliyetlerde bulunmaya başlamışlardır.
ü Lozan Barış
Antlaşması'yla; bu okullarla ilgili tek yetkili kurumun TBMM olmasına karar verilmiş ve bu okulların eğitim sistemini düzenleme yetkisi TBMM'ye verilmiştir.
ü 3 Mart 1924 tarihinde Tevhidi-Tedrisat Kanunu'nun çıkarılmasıyla tüm okullar Millî Eğitim Bakanlığına bağlanmıştır.
ü Lozan'da yabancı okulların
Türk milli eğitim sistemine bağlanması kararlaştırılmış, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile de bu
durum pekiştirilmiştir.
ü Fransa ile papalık yabancı
okullarda Türk öğretmenlerin görev yapmasına
ve bazı derslerin Türkçe okutulmasına karşı çıktılar.
ü Türkiye, bu sorunun kendi iç meselesi olduğunu bildirdi. Bu okullarda tarih, coğrafya, Türkçe derslerinin Türk öğretmenlerce okutulması, Türk müfettişlerince denetim yapılması kararlaştırıldı.
NÜFUS MÜBADELESİ (NÜFUS DEĞİŞİMİ) SORUNU
ü Nüfus mübadelesi Yunanistan'la aramızda
sorun olmuştur. Lozan Antlaşması'na göre İstanbul Rumlarıyla Batı
Trakya Türkleri hariç diğer Türk ve Rumların
yer değiştirmesi kararlaştırılmıştı.
ü Yunanistan, özellikle
İstanbul'da daha çok
Rum bulundurmak istiyordu.
ü Sorun, Milletler Cemiyeti ve Lahey Adalet Divanı'nda da çözümlenemedi
ü Türk-Yunan ilişkilerini bu durum
gerginleştirdi.
ü Türkiye ile Yunanistan 10 Haziran 1930'da
antlaşma yaptı.
ü İstanbul Rumlarının ve Batı Trakya Türklerinin
yerleşme tarihlerine bakılmaksızın yerlerinde
kalmaları kabul edildi.
ü Atatürk'ün sağlığında Türkiye ile Yunanistan arasında yakınlaşma doğdu.
ü Yunan Başbakanı Venizelos Türkiye'yi
ziyaret
etti.
ü Türk - Yunan ilişkileri 1954 yılına kadar sürecek
iyi ilişkiler dönemine
girdi.
ü
1954 yılında ortaya çıkan Kıbrıs sorunu, Türk-Yunan
ilişkilerinin yeniden bozulmasına neden olmuştur.
1930-1939 DÖNEMİ
ü 1929'da başlayan
dünya ekonomik bunalımı liberal eğilimlere karşı tepkilere neden olmuş, otoriter rejimler güçlenmiştir. (Komünizm, Faşizm,
Nazizm gibi)
ü Almanya ve İtalya'nın saldırgan politikaları Türkiye'nin dış
güvenliğini tehlikeye düşürmüş ve ittifak arayışlarına yöneltmiştir.
TÜRKİYE'NİN MİLLETLER CEMİYETİ'NE GİRMESİ
18 Temmuz 1932
Ø Cemiyet I. Dünya
Savaşı'ndan sonra uluslar arası sorunları
barışçı yollarla çözümlenmesi için itilaf devletleri tarafından
kurulmuştur.
Ø Türkiye, dünya barışına
verdiği önemi göstermek ve yurtta sulh, cihanda sulh ilkesini gerçekleştirmek amacıyla Milletler Cemiyeti'ne
üye oldu.
BALKAN ANTANTI
- 9 Şubat 1934
Ø Dünya Savaşı'ndan sonra imzalanan antlaşmalar kalıcı bir barış sağlayamamıştır.
Ø Avrupa'da devam etmekte olan silahlanma yarışı ve Almanya ile İtalya’nın yayılmacı politikaları Balkanları ve Orta Doğu'yu
tehdit etmekteydi.
Ø Bu gelişmeler
karşısında Milletler Cemiyeti kuruluş amacına uygun olarak devletler arası anlaşmazlıkları çözmede etkisiz kalmıştır.
Ø
Bu gelişmeler üzerine Türkiye, Yunanistan,Yugoslavya ve Romanya arasında Balkan Antantı imzalanmıştır.
Ø Bu antlaşmayla
Balkan ülkeleri karşılıklı olarak sınırlarını güvence altına
almayı ve çıkabilecek tehlike-leri birlikte önlemeyi amaçlamışlardır.
Ø Bulgaristan Balkanlardaki emellerinden dolayı ittifaka katılmamıştır.
Ø Arnavutluk ise İtalya'dan çekindiği için tarafsız kalmıştır.
Ø Türkiye, Balkan Antantı'nı imzalayarak batı sınırını güvence
altına almıştır.
Ø Dünya Savaşı'nın çıkması üzerine ittifak dağılmıştır.
MONTRÖ BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ – 20 Temmuz 1936
ü Lozan'da Boğazlar
sorunu Türkiye'nin aleyhine çözümlenmiş, tam egemenlik hakkı verilmemişti.
ü Lozan Barış
Antlaşması'nda Boğazların yönetiminin Türkiye'nin başkanlığını yapacağı uluslararası
ü komisyona verilmesi ve Boğazların her iki yakasında asker bulundurmaması Türkiye'nin Boğazlar üzerindeki egemenlik haklarını sınırlandırmaktaydı.
ü 1930'lu yıllarda
Almanya'nın hızla silahlanması, İtalya'nın Habeşistan'ı işgali, Japonya'nın Mançurya'ya saldırması karşısında Milletler Cemiyeti hiçbir şey yapamadı.
ü Türkiye'nin isteği ile İsviçre'nin Montrö
şehrinde bir konferans toplandı.
ü Konferansa katılanlar;
ü Türkiye - Yunanistan - İngiltere - Fransa - Sovyet Rusya -Yugoslavya - Japonya
ü İtalya 1938'de bu sözleşmeyi imzalamıştır.
ü Rusya'nın
karşı çıkmasına rağmen İngiltere ve Fransa'nın desteğiyle
Türkiye'nin boğazlardaki hakimiyeti kabul edildi.
ü Boğazlar komisyonu kaldırılarak yetkileri Türkiye'ye devredildi.
ü Ticaret gemileri serbest geçebilecekti.
ü Boğazların iki yakasındaki
askersiz yerlere asker yerleştirilebilecekti.
ü Barış
zamanında ticaret gemilerinin geçişine izin verilecek,
ü Savaş gemilerinin geçişine sınırlandırmalar getirilecek,
ü Savaş durumunda Türkiye isterse Boğazları kapatabilecektir.
Önemi:
ü Boğazlar kesin olarak Türkiye'nin kontrolüne girdi.
ü Türkiye'nin Akdeniz'deki güvenliği artmıştır.
ü Boğazlar Sorunu, Misakı Millî'ye uygun bir şekilde çözüme kavuşturulmuştur.
SADABAT PAKTI
(8 Temmuz 1937)
ü 1935 yılında İtalya’nın
Habeşistan'a saldırması, Akdeniz ve Ortadoğu güvenliğinin tehlikeye düşmesine neden olmuştur.
ü Bu yüzden Balkan Antantı'na benzer bir antlaşmanın Orta Doğu'da da gerçekleştirilmesi için
faaliyetlere başlanmıştır.
ü Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında Sadabat Paktı imzalanmıştır.
ü Bu antlaşmaya göre üye ülkeler;
ü Karşılıklı olarak birbirlerinin sınırlarına saygılı olmayı,
ü İç işlerine karışmamayı,
ü Ortak çıkarlar doğrultusunda dostluk ve iş birliklerini geliştirmeyi kabul etmiştir.
ü
Bu antlaşma ile Türkiye,
doğu sınırlarının güvenliğini sağlamış oldu.
HATAY SORUNU
VE SONUCU - 1939
ü 1921 yılında TBMM ile Fransa arasında imzalanan Ankara Antlaşmasıyla Hatay, Fransa mandası durumundaki Suriye sınırlarında kalmıştır.
ü Ayrıca burada yaşayan Türklere geniş haklar tanınmış ve bölgede özerk bir yönetim
uygulanmıştır. Hatay'ın
Türk toprakları dışında kalması Misakı Millî’den taviz verildiği anlamına
gelmekteydi.
ü Mustafa Kemal bu yüzden Hatay'ın
anavatana katılması gerektiğini
savunmuş ve çeşitli girişimlerde bulunmuştur.
ü M. Kemal Adana'da yaptığı bir konuşmada,
"Kırk asırlık Türk yurdu, düşman
elinde esir kalamaz." diyerek ileride Hatay'ın ana vatana katılacağının müjdesini vermiştir.
ü 1936 yılında Fransa, Suriye'deki manda yönetimine son verdi ve buralardan çekildi. Ancak Hatay'ın durumu belirsizliğini korudu.
ü Bunun üzerine Türkiye, Milletler Cemiyetine başvurarak sorunun çözülmesini istemiştir.
ü Türkiye ile Fransa arasında yapılan
ikili görüşmelerden sonra Türkiye'nin önerdiği, "Hatay'ın geleceğini
buradaki halkın belirlemesi" ilkesi kabul
edildi.
ü Hatay'da bağımsız bir Türk
devletinin kurulması
kararlaştırıldı.
ü
Bir anayasa hazırlandı ve seçimler yapıldı. Ardından Hatay Bağımsız Cumhuriyeti kuruldu. (2 Eylül 1938).
ü Misak-ı Milli'ye son katılan toprak Hatay'dır.
ü Bağımsız Hatay Cumhuriyeti'nin devlet başkanlığını Tayfur Sökmen yapmıştır.
ATATÜRK'ÜN ÖLÜMÜNÜN, YURTİÇİ VE YURT DIŞINDAKİ YANKILARI
Son Günleri ve Ölümü
Ø Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk, hayatı
boyunca milletine her alanda hizmet etti. Milletin huzuru, güveni ve mutluluğu için çalıştı.
Ø Atatürk'ün hastalığı
ile ilgili ilk şikâyetleri 1937 yılında başladı. Fakat doktorlar bu hastalığın teşhisini uzun bir süre koyamadılar.
1938 yılında Yalova Kaplıcalarına dinlenmek için gittiğinde
kaplıcadaki doktor, Atatürk'ün hastalığının siroz olduğunu belirledi.
Ø Hastalığın teşhisi geciktiği
için hastalığın ilerlemesi engellenemedi. Buna rağmen Atatürk'ün hastalığı
Türk milletinden ve dünyadan gizlendi. Çünkü, Hatay'ın ana vatana katılması çalışmaları devam ederken Atatürk'ün hastalığının duyulması, Türkiye için olumsuz bir gelişme olurdu.
Ø Atatürk, ömrünün son yıllarında yoğun olarak Hatay sorunu ile ilgilendi.
Ø Hataylılara yalnız olmadıklarını bildirmek ve Türk devletinin gücünü diğer ülkelere göstermek
isteyen Atatürk, 1938 yılında Mersin ve Adana gezilerine çıktı. Bu gezilerde ordunun tatbikatlarını ve geçit törenlerini hasta olmasına rağmen ilgi ile izledi.
Ø Geziden sonra Ankara'ya döndü. Hem tedavi olmak hem de dinlenmek için İstanbul'a gitti. Doktorlar onun sağlığına kavuşması için yoğun bir çaba harcadılar.
Ø İstanbul'da Dolmabahçe Sarayı
yerine Savarona yatında kalmayı tercih etti. Atatürk doktorların
dinlenmesi yolundaki ısrarlarına rağmen ülke işleriyle ilgilenmeye devam etti.
Ø Hastalığın iyice ilerlemesi üzerine Dolmabahçe Sarayı'nda
dinlenmeye alındı. Atatürk 2 Eylül 1938 tarihinde hasta yatağında yatarken Hatay'ın bağımsız bir devlet olduğu haberini alınca buna çok
sevindi.
Ø
Atatürk'ün hastalığı ciddiyetini korumaya devam ediyordu. Kendisini iyi
hissettiği bir gün noter çağırarak vasiyetnamesini hazırlattı.
Ø Atatürk vasiyetnamesinde, malvarlığının büyük bir bölümünü kendisi tarafından kurulan Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumuna bağışladı.
Ø Atatürk, cumhuriyetin ilanının on beşinci yıl dönümünü hasta yatağında geçirdi. Çok arzu ettiği
hâlde, Ankara'ya gidip cumhuriyet törenlerine katılamadı (29 Ekim 1938). Türk ordusuna gönderdiği mesaj, dönemin başbakanı Celal Bayar tarafından okundu. Bu mesajda, Türk ordusuna Kurtuluş Savaşı'nda gösterdiği kahramanlıktan dolayı
teşekkür etti.
Ø Ayrıca Türk milletini ve cumhuriyeti, modern silahlarla donanmış Türk ordusuna emanet ediyordu.
Ø 1 Kasım 1938'de cumhurbaşkanı tarafından yapılması gelenek hâline
gelen TBMM'nin yeni yılı açılış konuşmasını, Atatürk'ün yerine yine başbakan yaptı.
Ø Atatürk'ün hastalığı,
kasım ayının ilk haftasından itibaren normal
seyrinden çıkarak şiddetlendi.Nihayet korkulan an geldi ve Mustafa Kemal
Atatürk 10 Kasım 1938 perşembe günü saat dokuzu beş geçe öldü.
Ø Kara haber, memleketin her köşesini derin bir yasa boğdu. Ayrıca
dünyada geniş bir yankı
uyandırdı.
Ø Bu büyük üzüntüye rağmen, devlet iş!erinde herhangi bir aksamaya meydan vermemek en yakın silah arkadaşı İsmet İnönü, cumhurbaşkanı
seçildi (11 Kasım 1938).
Ø 16 Kasım günü, Atatürk'ün Türk bayrağına sarılı tabutu, Dolmabahçe Sarayı'nın tören salonunda katafalka konularak
ziyarete açıldı.
Ø Üç gün üç gece, gözü yaşlı insan seli ona duyduğu saygı, minnet ve bağlılığı ifade etmeye çalıştı.
Ø 19 Kasım günü Prof. Şerafettin Yaltkaya tarafından cenaze namazı kıldırıldı. Daha sonra naaşı Yavuz Zırhlısı'na konuldu. Türk donanması
ve yabancı gemilerin eşliğinde İzmit'e getirildi. Buradan Ankara’ya
gönderildi.
Ø
20 Kasım'da Ankara'ya getirilen cenazeyi binlerce insan gözyaşları içinde karşıladı. Naaşı TBMM’de bir katafalka konuldu. Ertesi gün yapılan devlet törenine binlerce vatandaşımızın yanı sıra, birçok sayıda yabancı devlet temsilcisi katıldı.Törenden sonra Atatürk'ün naaşı Etnografya Müzesinde hazırlanan geçici
kabre konuldu.
Ø
Atatürk'ün naaşı 10 Kasım 1953’te Anıtkabir’e nakledildi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder