ATATÜRK'TEN SONRA TÜRKİYE: II. DÜNYA SAVAŞI VE SONRASI
M. Kemal Atatürk, dış politikada "Yurtta barış,dünyada barış!"
ilkesini benimsemiştir. Bu politika doğrultusunda Türkiye, cumhuriyetin ilanından sonra çevresindeki ülkelerle dostluk antlaşmaları imzaladı.
Almanya ve İtalya'nın yayılmacı politikaları karşısında Türkiye, Balkan Antantı ve Sadabat Paktı gibi dostluk antlaşmalarını imzaladı.
Atatürk'ün İkinci Dünya Savaşı'nın çıkacağını rceden tahmin ederek gerekli önlemler alması
ve barış amaçlı bir politika izlemesi Türkiye'nin bu savaşta doğru kararlar almasını sağlayacaktı.
II. DÜNYA SAVAŞI (1939 - 1945)
II. Dünya Savaşı'nın Nedenleri
1.I. Dünya Savaşı'nda
yenilen devletlerle ekonomik, siyasi, askerî ve hukuki alanlarda ağır şartlar içeren antlaşmalar
imzalandı. Bu durum Almanya'da hoşnutsuzluğa
ve dolayısıyla II. Dünya Savaşı'na
neden oldu.
2.
I. Dünya Savaşı'ndan sonra sınırların çizilmesinde milliyetçilik anlayışına
dikkat edilmedi. Bu nedenle etnik çatışmalar ve sınır sorunları ortaya çıktı.
3.
İtalya Birinci Dünya Savaşı'ndan
galip çıkmasına rağmen amaçlarına ulaşamadı. İtilaf Devletleri tarafından ikinci sınıf bir devlet gibi davranılması İtalya'yı saldırgan bir devlet hâline getirdi. Yönetimi ele geçiren Mussolini'nin İtalya'yı büyük devlet yapmak istemesi, II. Dünya Savaşı'nın nedenlerinden biri oldu.
4. Uzak Doğu'da imparatorluk kurmaya çalışan Japonya, Avrupa Devletlerini
Asya'dan çıkarmak istedi.
Savaşın Gelişimi
Ø İtalya, Almanya ve Japonya aralarında anlaşarak
"Üçlü
Mihver" grubunu kurmuşlardır.
Ø Almanya'da iktidara gelen nazi yönetimi, üstün Alman ırkı, düşüncesini savunmuş, Versay Barış
Antlaşmasını tanımadığını ilan etmiş
ve işgallere başlamıştır.
Ø Avusturya ve Çekoslovakya
Alman işgaline uğramıştır.
Ø Mihver Grubuna karşı, İngiltere ve Fransa "Müttefik Devletler" grubunu kurmuşlardır. Bu gruba daha sonra Rusya ve ABD'de
katılmıştır.
Ø Almanya, Rusya ile tarafsızlık anlaşması imzalamış ve 1939 yılında Polonya'ya savaş açmıştır. İngiltere ve Fransa, Polonya'ya güvence vermişler,
Polonya da Almanya'ya savaş ilan etmiş, böylece II. Dünya Savaşı başlamıştır.
Ø Savaşın başlamasıyla Almanya işgal ettiği
Polonya topraklarını Ruslarla paylaşmıştır.
Ø Daha sonra Almanlar; Danimarka, Norveç, Hollanda ve Fransa'yı işgal etmiştir.
Ø İtalya ise Arnavutluk'u işgal etmiş,
Yunanistan'a saldırmış fakat başarılı olamamıştır.
Ø Bunun üzerine Almanya, Balkanlara yönelmiş,Macaristan,
Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya’yı işgal etmiştir.
Ø Almanların
Balkanları tehdit etmesi üzerine Rusya, müttefik grubuna geçmiştir.
Ø Japonların
ABD'nin Pearl Harbour üssüne saldırması üzerine ABD de Müttefik Grubunda savaşa katılmıştır.
Savaşın Sona Ermesi
Ø Almanya ve İtalya,
ABD'nin Akdeniz çıkarması sonrasında
geri çekilmek zorunda kalmıştır.
Ø 1944'de müttefiklerin
Sicilya'ya asker çıkarmaları ve İtalya'ya geçmeleri
üzerine İtalya teslim olmuştur(Mussolini
Hükümeti düşmüştür.)
Ø 1944 Haziran'ında
müttefikler Fransa’nın kuzey bölgelerine çıkarma
yapmışlar ve Almanya sınırlarına
ilerlemişlerdir.
Ø Ruslar Almanları, Polonya ve Rusya’dan çıkarmaya başlamıştır.
Ø Almanya 1945'te ateşkes istemiştir.
Ø II. Dünya Savaşı Mihver Devletlerinin yenilgisiyle
sona ermiştir.
Ø
Yalnız kalan Japonya, savaşa devam etmiş,
Hiroşima ve Nagazaki şehirlerine atom bombası atılmasıyla teslim olmak zorunda kalmıştır.
II. DÜNYA SAVAŞI'NIN SONUÇLARI
ü Savaşı demokrasiyi savunan devletler kazanmış ve Avrupa'da demokrasi rejimi yaygınlaşmıştır. Demokratik Avrupa devletleriyle
birlikte hareket eden Türkiye'de de demokratik hayata geçilmiştir.
ü Sömürgecilik dönemi
sona ermeye başlamış ve sömürge altındaki Hindistan, Mısır, Pakistan, Cezayir, Tunus ve Libya bağımsızlıklarını kazanmışlardır.
ü Milletler Cemiyeti'nin yerine, Birleşmiş Milletler Teşkilatı kurulmuştur.
ü Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler
gelişmiş, Türkiye Sovyet Rusya'dan uzaklaşarak ABD'ye yakınlaşmıştır.
ü
Almanya ve İtalya’nın
işgal ettiği Balkan ve Doğu Avrupa ülkeleri,
Rusya'nın denetiminde yeniden kurulmuştur. Rusya, komünist rejimini bu ülkelere taşımış, ABD ile birlikte dünyanın en büyük iki devleti haline gelmiştir.
ü .Almanya ikiye bölündü. Doğusunda Rusya, batısında ABD, Fransa, İngiltere denetim kurdular
ü (1990'da Almanya Devleti birleşmiştir.).
ü Dünya devletleri iki gruba ayrıldı. Sovyetler Birliği öncülüğünde Varşova Paktı,
ABD öncülüğünde Nato kuruldu.
ü Dünya barışını korumak amacıyla Birleşmiş Milletler kuruldu (1948).
ü İngiltere ve ABD'nin desteğiyle Filistin'de İsrail devleti kuruldu (1948).
ü Türk - Amerikan ilişkileri gelişti.
ü Devletler arasındaki rekabet savaştan sonra da devam etti.
TÜRKİYE'NİN SAVAŞTAKİ TUTUMU
§
Türkiye İkinci Dünya Savaşı
öncesinde dünya devletlerine karşı dost bir politika izliyordu. Ancak, İtalya ve Almanya'nın yayılmacı politikalarına
karşı İngiltere ve Fransa'ya daha yakın durmaya çalışıyordu.
§
Türkiye bu savaşta
toprak bütünlüğünü kazanmayı
ve tarafsız kalmayı amaç edinmişti.
§
Müttefik ve Mihver Grubu devletleri Türkiye'yi kendi saflarına çekmek için her yolu denediler.
§
Türkiye savaşın
başından itibaren Müttefik Devletlerle ile yakın ilişkiler kurmaya özen gösteriyordu. Ancak müttefiklerin bütün ısrarlarına rağmen savaş girmeme konusundaki tutumunu da sürdürüyordu.
§
4-11 Şubat 1945'te ABD, İngiltere ve Sovyet Rusya'nın katıldığı Yalta Konferansında, II. Dünya Savaşı'ndan
sonra kurulacak olan Birleşmiş Milletle Teşkilatı'na katılmak için 1 Mart 1945'e kadar Almanya ve Japonya'ya savaş açmak şartı getirildi. Bu gelişme üzerine Türkiye 23 Şubat
1945'te Japonya ve Almanya'ya savaş ilan etti. Türkiye,
böylece hem II. Dünya Savaşı'ndan sonra dünya
siyasetinde söz sahibi olma imkanı elde etmiş,
hem de Avrupa'nın demokratik devletleriyle yakınlaşmıştır.
§
İkinci Dünya Savaşı'nın Türkiye üzerinde olumsuz sonuçları da oldu. Ülkemiz insanı,
yanı başında yaşanan bu savaş sebebiyle sıkıntılı günler yaşadı. Çünkü Türkiye her an savaşa girecekmiş
gibi hazırlık yaptığı için tarım, sanayi ve ekonomi alanlarında duraklama dönemi yaşadı.
İkinci Dünya Savaşı Sırasında Türkiye'de Alınan Önlemler
§
Bütün illerde hava saldırısı tehlikesine karşı karartma uygulaması başlatılmıştır
§
Almanların işgal tehlikesine karşı sivil savunma önlemleri alınmıştır.
§
Tahıl stoklarına
el konmuş, ekmek, zeytin, şeker gibi ürünler karneyle verilmeye başlanmıştır. Buğday unundan pasta ve benzeri ürünlerin yapılması yasaklanmıştır.
UYARI:ikinci Dünya
Savaşı döneminde büyük şehirlerde kimin ne kadar ekmek alacağı hükümet tarafından
belirleniyordu. Bu amaçla ekmek karnesi düzenlenmişti.
Herkesin aldığı günlük ekmek miktarı karnesine işleniyordu.
Bu dönemde zeytin ve şeker gibi ürünler de karneyle veriliyordu. Bu uygulamaya yol açan esas etken savaş şartlarından dolayı
temel gıda ürünlerini tasarruflu bir şekilde kullanma isteğiydi. Bu durum savaşın, savaşa girmeyen ülkeleri de ekonomik ve sosyal yönden olumsuz etkilediğini göstermektedir.
§
İstanbul'da özel otomobillerin trafiğe çıkması yasaklanmış,
daha sonra bu yasak ticari araçları da kapsayacak şekilde genişletilmiştir.
§
Savaş şartlarının getirdiği ekonomik sıkıntıları aşmak için yeni vergiler konmuştur.
§
Tifo ve kolera gibi salgın hastalıkları önlemek amacıyla çalışmalar yapılmıştır.
§
Askeri harcamalar artırılmıştır.
§
Karadeniz'deki Türk gemi seferleri durdurulmuştur.
§
Radyo yayınlarında kesinti yapılmıştır.
§
Belli bölgelerde gece 23.00'dan sonra sokağa çıkma yasağı getirilmiştir.
UYARI:İkinci Dünya Savaşı
sırasında alınan bu önlemlerle seyahat etme, haber alma ve ekonomi alanındaki hak ve özgürlükler sınırlandırılmıştır. Bu sınırlandırmanın amacı kamu güvenliği ve sağlığını korumaktır. Çünkü yaşama hakkının korunması diğer hak ve özgürlüklerden daha önemlidir.
TÜRKİYE'DE DEMOKRASİNİN GELİŞMESİ
o 23 Nisan 1920'de TBMM'nin açılmasıyla demokrasi yolunda en önemli adımlardan
biri atılmış oldu.
o 1923 ile 1930 yılları arasında çok partili hayata geçiş denemeleri yapılmış, fakat başarılı olunamamıştı.
o 1930'dan sonra Türkiye'de tek partili rejim 1946 yılına kadar devam etmişti.
o İkinci Dünya Savaşı'nın Batı demokrasilerinin zaferiyle sonuçlanması üzerine Türkiye
Büyük Millet Meclisinde birkaç milletvekili siyasi hayatımızda demokratik usullerin kabul
edilmesini istemeye başlamıştır.
o Celal Bayar, Fuat Köprülü, Adnan Menderes ve Refik Koraltan 7 Ocak 1946'da Demokrat
Parti’yi kurdular.
o 1945 yılından sonra Millî Kalkınma ,Millet Partisi ve Türkiye Köylü Partisi kurulmuştur.
o 1946 yılından sonra çok
partili rejim uygulamasına geçilmiş, böylece demokrasi alanında önemli bir adım atılmıştır.
o 14 Mayıs 1950 seçimleri cumhuriyet tarihinde
demokrasinin gelişmesi bakımından büyük bir ilerleme olmuştur. Çünkü bu seçimde millî egemenlik en iyi şekilde temsil edilmeye başlanmıştır.
ÇATIŞMA YOK
AMA...
Amerika ve Sovyet Rusya liderliğinde Batı
ve Doğu blokları arasında gelişen, açık ama silahlı mücadeleye dönüşmeyen sınırlı çekişmeye soğuk savaş adı verilmiştir.
UYARI:"Soğuk savaş" deyimi ilk kez 1947 yılında Amerika'da kongredeki bir görüşme sırasında ABD'li maliye ve başkanlık danışmanı Bernard Buruch tarafından ifade edilmiştir.
Ø II. Dünya Savaşı sonunda Amerika Birleşik Devlet/eri ve
Sovyet Rusya iki süper güç olarak ortaya çıktılar. Bu durumun ortaya çıkmasında dünya siyasetinde söz sahibi devletlerden Almanya, italya ve Japonya'nın II. Dünya Savaşı'nda
yenilmeleri, savaşın galiplerinden İngiltere ve Fransa'nın da bu süreçte her bakımdan
yıpranmaları etkili olmuştur.
Ø Sovyet Rusya II. Dünya Savaşı'ndan
sonra yayılmacı bir politika takip ederek komünizm rejiminin
Balkanlar ve Orta Avrupa'da yerleşmesi için mücadele etmiştir.
Rusya'nın komünizm ideolojisini bütün dünyaya yaymak istemesi demokrasi ile yönetilen ABD'yi ve Avrupa devletlerini endişelendirmiştir.
Ø II. Dünya Savaşı'ndan sonra oluşan yeni durum ABD'nin önderliğinde demokratik Batı Avrupa devletlerinden oluşan Batı Bloğu'nu ve Sovyet Rusya'nın önderliğinde Doğu Avrupa ve Balkan devletlerini içine alan Doğu Bloğu'nu ortaya çıkarmıştır.
Ø Soğuk Savaş Dönemi'nde nükleer silahların gelişmesi yüzünden ABD ve Sovyet Rusya silahlı olarak karşı
karşıya gelmekten kaçınmışlardır. Taraflar arasında rekabet daha çok siyaset, ekonomi ve propaganda alanlarında sürdürülmüştür.
Truman Doktrini ve Marshall Planı
SSCB'nin Doğu Avrupa'da yayılması üzerine ABD Başkanı Truman, Sovyet tehdidi adı altındaki ülkeleri ekonomik ve askeri açıdan güçlendirmek için kendi adıyla
anılan Truman Doktrini'ni ortaya atmıştır (1947). Bu doktrin çerçevesinde yapılan ekonomik yardımlara Marshall Planı denmiştir. Marshall Planı çerçevesinde Türkiye'nin
de içinde olduğu 16 ülkeye yapılan yardımlar
daha çok askeri araç gereçleri kapsıyordu.
NATO'NUN KURULMASI
ü II. Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa devletleri savaşın yıkıntılarını temizleyip ekonomilerini güçlendirmeye çalışırken, Sovyetler Birliği genişleme politikasını sürdürüyordu. Sovyetler Birliği, 1948 yılında 456.000 km2 toprağı kendi sınırlarına katmıştı. Ayrıca 983.000 km2 üzerindeki yedi ülkede kendi kontrolünde komünist yönetimlerin kurulmasını sağlamıştı.
ü Batı Avrupa ülkeleri, Sovyetler Birliği'nin yayılmacı politikaları
karşısında ortak bir güvenlik sistemi kurmaya karar verdiler. Birleşmiş Milletler Teşkilatı'nın ilkelerine sadık kalarak oluşturulacak
bu savunma teşkilatı barışı korumayı amaç edinecekti. Bu amaçla Belçika, Fransa, Hollanda, Lüksemburg, İngiltere, ABD, Kanada, Portekiz, Norveç, İtalya, İzlanda ve Danimarka arasında 4 Nisan 1949'da Washington'da imzalanan antlaşma ile Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı (NATO) kurulmuştur.
TÜRKİYE'NİN NATO'YA ÜYE OLMASI
ü Asya ve Avrupa arasında yer alan Türkiye, sahip olduğu jeopolitik konumu nedeniyle dünya politikasında önemli bir ülkeydi. Akdeniz ile Karadeniz arasında geçişi sağlayan Boğazlara sahip olması, Orta Doğu'ya
hakim bir konumda bulunması jeopolitik önemini artırıyordu.
Bir toprağın veya coğrafyanın bölge ya da dünya
siyasetindeki konumuna jeopolitik konum denilmektedir.
ü Türkiye, ikinci Dünya Savaşı'na
girmemişti. Ama sahip olduğu bu jeopolitik konum yüzünden savaş sonrasında yerini belirlemek zorundaydı. Ayrıca Sovyetler Birliği Türkiye'den Kars ve Ardahan'ı istiyor, Boğazlardan
da üs talep ediyordu. Bu yüzden Türkiye için NATO'ya üye
olmak hayati derecede önemliydi.
ü Türkiye, II. Dünya Savaşı yıllarından beri NATO üyesi devletlerle uyumlu bir dış politika takip ettiği için 1952 yılında Yunanistan ile birlikte bu ortak savunma
örgütüne alınmıştır.
ü Türkiye'nin sahip olduğu coğrafyanın bir savaş sırasında Avrupa, Asya ve Orta Doğu için askeri açıdan büyük önem taşıması NATO'ya kabul edilmesini kolaylaştırmıştır.
KORE SAVAŞI
Ø Soğuk Savaş Dönemi'nde ABD ile SSCB'yi karşı karşıya getiren önemli olaylardan biri de Kore Savaşı'dır. Savaş SSCB'nin denetimindeki Kuzey Kore'nin, ABD'nin
denetimindeki Güney Kore'ye saldırmasıyla başlamıştır. Bunun üzerine
Birleşmiş Milletler saldırıyı kınayarak müdahale kararı
almıştır. Uluslararası bir askeri güç
oluşturularak, ABD başkanlığında bölgeye gönderilmiştir.
Ø 1950-1953 yılları arasında süren savaşta
taraflar birbirine üstünlük sağlayamamış ve ateşkes imzalayarak savaşa son vermişlerdir.
Ø Türkiye, II. Dünya Savaşı'ndan sonra Sovyetler Birliği'ne karşı
ABD ile yakınlaşma politikası
takip ediyordu. Ayrıca Atatürk'ün "Yurtta barış dünyada barış" ilkesi doğrultusunda dünya
barışını koruyucu faaliyetlere destek vermeyi görev sayıyordu. Bu doğrultuda Birleşmiş Milletlerin çağrısına uyarak Kore'ye bir tugay gönderdi. Türkiye'nin Kore'ye asker göndermesi NATO'ya kabul edilmesinde önemli rol oynamıştır.
Ø Kore Savaşı,
Soğuk Savaş ortamını değiştirmemiştir.
NATO'ya üye devletlerin Kore Savaşı'ndaki ittifakı karşısında SSCB, etkisi altındaki Doğu
Avrupa devletleri ile Varşova Paktı'nı kurmuştur, iki kutup arasındaki rekabet silahlanma yarışını artırmıştır.
İNSAN HAK ve
ÖZGÜRLÜKLERİNİN GELİŞMESİ
·
1789'da ortaya çıkan Fransız
ihtilali sonunda yayınlanan İnsan ve Yurttaş Hakları Beyannamesi, insan hakları kavramının uluslararası
bir nitelik kazanmasını sağlamıştı. İnsan haklarının evrensel ilkeler olarak kabul edilmesi ve korunması yönünde çalışmalar, II. Dünya Savaşı'ndan
sonra Birleşmiş Milletler Örgütü'nün kurulmasıyla hızlanmıştır.
İnsan Haklarını Koruyan Uluslararası Sözleşmeler
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi
·
1945'te dünya barışını korumak için
kurulan Birleşmiş Milletler Örgütü yalnızca üye devletlerde değil, tüm dünyada insan haklarının korunması için çalışmalar başlattı. Bunun sonunda 1948'de insan Hakları Evrensel Bildirgesi kabul
edildi.
·
Ülkemizde insan hakları konusunda önemli
ilerlemeler sağlanmıştır. Birleşmiş Milletler Genel kurulu tarafından kabul edilen ilkeler ülkemiz tarafından
da kabul edilmiştir, insan haklarının korunması için anayasa ve yasalarda gerekli düzenlemeler yapılarak hukuki bir nitelik kazandırılmıştır.
Kişisel ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme (1966)
·
Devletler bu sözleşmeyle, insan haklarına saygı gösterip göstermediklerini
denetleyen bir mekanizma kurulmasını kabul etmişlerdir. Bu doğrultuda
İnsan Hakları Komisyonu kurulmuştur. Türkiye, 1976'da yürürlüğe giren bu sözleşmeyi 2000 yılında imzalamıştır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
·
Avrupa Konseyi'ne üye ülkeler tarafından Roma'da 1950 yılında imzalanmış, 1953 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu sözleşmeyle insan Hakları Bildirgesi'nde yer alan temel hak ve özgürlükler yargı
güvencesine alınmıştır. Böylece demokrasinin temel öğeleri olan siyasal özgürlükler ve hukukun üstünlüğü uluslararası
koruma altına alınmıştır.
·
Avrupa insan Hakları Sözleşmesi'nin en önemli
özelliği insan haklarını korumak için Avrupa İnsan Hakları Komisyonu ve
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kurulmasıdır. Bu sözleşmeyi imzalayan devletlerin yurttaşları uğradıkları haksızlıklar nedeniyle kendi devletleri veya diğer devletler aleyhine dava açma hakkına sahiptirler.
·
Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'ni 1954 yılında imzalayan Türkiye, 1987'de bireysel başvuru hakkını tanımış, 1990'da Avrupa insan Hakları Mahkemesi'nin zorunlu yargı yetkisini tanımıştır.
İşkencenin ve
İnsani
Olmayan ya da Küçültücü Ceza ve Muamelenin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesi
·
1987 yılında yürürlüğe giren sözleşme Türkiye tarafından 1988'de onaylanmıştır. Bu sözleşmeyle devletler kendi topraklarında ırk ayrımı yapılmasını önlemekle yükümlüdürler.
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi
1981 yılında yürürlüğe giren sözleşme Türkiye tarafından 1985'te onaylanmıştır. Sözleşmede kadın ve erkek eşitliğinin sağlanması konusunda alınması gereken önlemler
vurgulanmıştır.
Çocuk Hakları Sözleşmesi
·
Sözleşmeyi imzalayan devletler, herhangi bir
ayrım yapmadan bütün çocukları her türlü fiziksel ve zihinsel zarar ve
ihmalden korumayı kabul etmişlerdir. 1990'da yürürlüğe giren sözleşmeyi Türkiye 1994 yılında onaylamıştır.
Helsinki Sonuç Belgesi
·
1975 yılında yürürlüğe giren belge, insan hakları kavramının dünya görüşü ne olursa olsun bütün devletler arasında ortak bir değer olarak benimsenmesi amacını taşımaktadır.
·
idi.
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK): Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni içten ve dıştan
gelebilecek tehditlere karşı savunma vazifesini üstlenmiş silahlı devlet kuvvetidir. Yaptırım gücünü Türkiye Cumhuriyeti anayasasından alır
Günümüzde Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK),dünyada en çok
asker bulunduran 9. ordudur. Temelini oluşturan yapı Mehmetçiktir. Türkiye'nin güvenliğine yönelik iç ve dış tehditlere karşı caydırıcı güç olanTSK Anayasa ve
yasaların kendisine verdiği görevler çerçevesinde şu alt komutanlıklardan oluşur.
•
Kara Kuvvetleri Komutanlığı
(KKK)
•
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı
(DzKK)
•
Hava Kuvvetleri Komutanlığı
(HvKK)
•
Jandarma Genel Komutanlığı
(JGnK)
•
Sahil Güvenlik Komutanlığı (SGK)
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ'NİN GÖREVLERİ
TSK'nin temel görevi Anayasa'da açıkça şu şekilde belirtilmiştir "...Türk Yurdunu ve nitelikleri anayasada belirtilen Türk Cumhuriyetini iç ve dış tehditlere karşı korumak ve kollamaktır." Bu çerçevede TSK 2000'li yıllarda, yeni güvenlik sorunlarına ve sorunlara uygun şekilde tepki göstermek, belirsizliklere karşı hazır olmak, iç ve dış tehdit ve risklere karşı ülkenin güvenliğini sağlayabilmek için
şu şekilde kendisine görevler belirlemiştir;
•
Caydırıcılık,
•
Güvenlik / Harekât Ortamının Şekillendirilmesi,
•
Savaş Dışı Harekât (Barışı Destekleme Harekâtı, Doğal Afet Yardım
Harekâtı ve İç Güvenlik Hare-kâtı),
•
Kriz Yönetimi,
•
Sınırlı Güç Kullanımı,
•
Konvansiyonel Harp gibi faaliyetleri icra etmek.
Bu görevleri yerine getirebilmek için çok amaçlı birliklerin kurulması, sayısal fazlalık yerine teknolojik üs-tünlüğün kurulması,
silah ve düzeneklerinin etkinliğini arttıracak
teknolojik araştırmaların yapılması ve erken ikaz, darbe, elektronik harp,
hava üstünlüğünün kurulması
gibi ek görevleri de yapmaktadır.
TÜRK ORDUSU
KIBRIS'TA
o Kıbrıs'ı
elinde bulunduran İngiltere 1955 yılından sonra adadan çekilmeye karar verdi.
Bu süreçte 1960'da İngiltere, Türkiye ve Yunanistan arasında bir Garantörlük
Antlaşması yapıldı. Bu antlaşma ile kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti bu üç devletin
koruma-sı altında bulunacaktı. Ancak Kıbrıs'ta yaşayan Rumlar, Yunanistan'a
bağlanma fikrinden vazgeç-medi. Bu durum adada gerginliklere neden oldu.
Gerginlik Kıbrıs'taki Türklerin katliama maruz kal-masına dönüşünce Birleşmiş
Milletler Ada'ya bir barış gücü gönderdi.
o Bu
güç Kıbrıs'taki sorunları çözemeyince Türkiye Garantörlük Antlaşması'ndan doğan
haklarını kulla-narak 20 Temmuz 1974'te barış harekâtı düzenledi. Bu olaydan
sonra ada ikiye bölündü. Barış ha-rekâtından
sonraki uluslararası görüşmelerde Ada'daki Türk halkının
mevcudiyeti tanınmayınca 1975'te Kıbrıs Türk Federe Devleti, 1983'te de Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kurulduğu ilan edildi. Günümüzde de Türk ordusu
Kıbrıs'ta yaşayan soydaşlarımızın en büyük güvencesidir.
Garantör Devlet : Yapılan bir uluslararası anlaşmanın ardından, iki tarafın antlaşmaya bağlı kalıp kalmadıklarını denetleme hakkına sahip olan devlete denir.
Cunta: Yönetime kuvvet kullanarak el koyan askeri ya da siyasi
gruplara verilen addır.
UYARI:Barış harekâtından sonra Türkiye'ye çok yönlü bir ambargo uygulanınca
savunma sanayi alanında yeni önlemlerin alınması gerekli hale gelmiştir. Bu
gelişme üzerine havacılık alanında TAİ, elektronik alanında ASELSAN, yazılım
alanında HAVELSAN, füze imalatı alanında da ROKET-SAN faaliyete
geçirilmiştir. Ayrıca Atatürk döneminde kurulan Makine Kimya Enstitüsü (MKE)
çağın ihtiyaçlarına göre geliştirilmiş, Savunma Sanayi Müsteşarlığı kurularak
bu alandaki çalışmalar sürekli hale getirilmiştir.
DÜNYA BARIŞINA KATKI
§
Ülkemiz bulunduğu konum itibariyle Kafkasya, Bakanlar ve Orta
Doğu'da meydana gelen gelişmeler-le ilgilenmektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri de
Atatürk'ün gösterdiği hedef doğrultusunda barışa kat-kı sağlamak için çeşitli
bölgelere uluslararası kuruluşların bünyesinde asker göndermektedir. Türk
ordusu ülke sınırlarını korumanın yanında dünya barışını korumaya yönelik
çabalara da destek vermiştir.
§
Türk Silahlı Kuvvetleri dünya barışını
destekleme çalışmalarına;
§
Birlik gönderip askeri harekatı destekleyerek Personel gönderip
uluslararası gözlemci olarak katkıda bulunmaktadır.
Aşağıdaki tabloda Türk Silahlı Kuvvetleri'nin dünya barışına
katkıları gösterilmiştir:
Tarih Yer
Bölgede Bulunma Nedeni
|
|
1974 Kıbrıs Uluslararası
hukuktan doğan garantörlük hakkını kullanma
|
1992 Somali Somali
halkını iç savasın olumsuz
etkilerinden koruma
|
1993 Bosna
-Hersek Boşnakları Sırp ve Hırvat
zulmünden koruma
|
1997 Arnavutluk Arnavutluk'ta iç karışıklıkların
yaşanması
|
1999 Kosova Kosova'daki
iç karışıklıkların silahlı çatışmaya dönüşmesi
|
2001 Makedonya
Makedonya'da iç
karışıklıkların yaşanması
|
2002 Afganistan Afganistan’da iç karışıklıkların
yaşanması
|
2006 Lübnan Lübnan'da
iç savaş yaşanması
|
|
Türk ordusu, bugün Bosna - Hersek, Kosova, Afganistan, Lübnan ve
Kıbrıs'ta halen barışa hizmet etmeye devam etmektedir.
HEDEF TÜRKİYE
Ø Türkiye dünya üzerinde çok önemli bir konuma sahiptir. Bu nedenle çok sayıda ülkenin, topraklarımız üzerinde emelleri vardır. Bu emellerine ulaşabilmek için
kültür, dil, din, yurt, tarih ve ülkü birliğini zayıflatmaya bu yolla milletin birlik ve bütünlüğünü bozmaya çalışmaktadırlar.
Ülkemizin karşı karşıya olduğu tehditlerden bazıları şunlardır:
Misyonerlik
Ø Misyonerlik, başka dini inançlara
sahip olan insanları kendi dinine geçirmek, ülke içindeki milli ve kültürel değerleri yok ederek ülke bütünlüğünü bozmak için
çalışmalar yapmaktır.
Ø Misyonerler hedeflerine ulaşabilmek amacıyla
halkın arasına katılıp, özellikle gençleri etkileyebilmek için sevgi, barış,
kardeşlik, özgürlük, mutluluk gibi evrensel kavramları kullanırlar.
Bölücü Unsurların
Faaliyetleri
Ø Bir bütün olan toplumun unsurlarının ayrı ırk, ayrı din ve ayrı
mezhepten olduklarını iddia ederek toplumu bölmeye yönelik faaliyetlere bölücülük denir. Türkiye, son yıllarda
ülkeyi ırk ayrılığı bahanesiyle bölmeyi amaçlayan
terör hareketleriyle karşı karşıya kalmıştır.
Terörizm; her türlü siyasal eyleme karşı bilinçli ve kanlı şiddet göstergesidir. Terörizm insandaki ahlaki değerleri yok eder. Bu özelliği ile sadece insanlığa değil, uygarlığa karşı da bir tehdit oluşturur.
Terör örgütleri,
Ø Hak, adalet, özgürlük ve eşitlik gibi evrensel değerleri kötü amaçlı kullanırlar.
Ø Devletimizin halkı sömürdüğünü iddia ederler.
Ø Hedeflerine ulaşmak için katliam yapmaktan çekinmezler.
Ø
Ülkemiz ile menfaatleri çatışan ülkelerin desteğini alarak faaliyet gösterirler.
İrticai
Faaliyetler
Ø İrtica, bir toplumun sahip olduğu çağdaş değerleri reddedip akla ve bilime aykırı faaliyetlerde bulunarak eski düzeni geri getirmeye çalışmaktır.
Ø irticai faaliyetlerin amacı Türkiye Cumhuriyeti'nin laik, demokratik
yapısını değiştirerek yerine dini esaslara dayalı bir devlet kurmaktır.
Bölücülük ve İrtica İle Mücadelede Kişilere Düşen Görevler
Ø Milli hedefler doğrultusunda bilinçli olmalıyız. Türk milletinin bağımsızlığını, bütünlüğünü, cumhuriyeti ve demokrasiyi korumanın milli hedeflerimizin en başında geldiğini
bilmeliyiz.
Ø Millî kültürümüzden taviz vermeden, Türk vatandaşı
olmanın, şeref ve mutluluğunu duyarak, Atatürk'ün yolunda yürümeliyiz. Türk olmakla gurur duymalı, vatanımızı, milletimizi ve bayrağımızı çok sevmeliyiz.
Ø Yıkıcı ve bölücü faaliyetlere karşı bilinçli olmalıyız. Bu faaliyetlerin ülkenin ve toplumun huzurunu bozacağını temel hak ve özgürlükleri yok edeceğini bilmeliyiz.
Ø Terörizm ve terör odaklarına
karşı duyarlı olmalıyız. Bu hareketlerin toplum içinde yayılmasını engellemek için gereken vatandaşlık görevlerimizi yapmalıyız. Yakınlarımızın terör hareketlerinin içinde yer almasını önlemeliyiz.
Ø Cumhuriyet yönetimine
inançla bağlı olmalıyız. Cumhuriyetin hak ve özgürlüklerimizin korunması ve kullanılmasını sağladığı bilinciyle hareket etmeliyiz.
SSCB DAĞILDIKTAN
SONRA
Ø 1991 yılı dünya tarihi açısından yeni bir dönüm noktasıdır. Bu tarihten sonra Avrupa ve Asya'nın siyasi haritası değişmiştir. 1917'de temelleri atılan ve 1922'de kurulan Sovyetler Birliği'nin dağılması ve yerini Bağımsız Devletler Topluluğu'na bırakması (BDT) dönemin
en önemli olaylarındandır.
Ø İlk önce SSCB'nin batısındaki Baltık ülkelerinden; Estonya, Letonya,
Litvanya, Ukrayna, Belarus (Beyaz Rusya) Moldova, Kafkas ülkelerinden; Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan, Orta Asya ülkelerinden; Özbekistan,
Kırgızistan, Tacikistan ve Türkmenistan birer birer bağımsızlığını ilan etti.
Ø Yeni bağımsız devletler, içinde bulundukları siyasi dönüşüm sürecinde komünist yapılanmadan
uzaklaşma arayışlarına girerken, kendi milli kadrolarını, sembollerini ve tarihlerini keşfetmenin heyecanına büründüler.
Ø Sovyetler Birliği'nin dağılması
dünyada hakim olan süper güçlerden birinin ortadan kalkması demekti. Bu da dünyada siyasi, sosyal ve ekonomik alandaki dengeleri değişikliğe uğrattı. Sovyet Birliği'nin dağılması ile birlikte Adriyatik'ten Çin’e
kadar siyasi bir boşluk oluştu. Tûrkiye'nin çevresinde
Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Asya tehlikeli bir bölge hâline geldi.
Ø Türkiye bağımsızlığına kavuşmuş ve henüz ne yapacağına karar vermemiş, zayıf ve güçsüz kuzey komşularıyla olduğu kadar Orta Asya'daki Türk devletleriyle de ilgilemek durumunda kalmıştır. SSCB’nin dağılması ile Türk dış ve iç politikası
hem olumlu hem olumsuz yönde etkilenmiştir.
SSCB'nin dağılması Avrupa'da komünist rejimi uygulayan ülkelerde de bu sistem çözülmesine yol açtı. Bu devletler ekonomik model olarak
kapitalist ekonomiye geçmeye başladı.
Komünizm : Sanayi
Devrimi'nden sonra ortaya çıkan sosyal devlet anlayışının en son aşamasıdır. Ortak mülkiyet
ve servetin herkese eşit olarak paylaştırılması düşüncesini savunan siyasi ve ekonomik modele denir.
KÖRFEZ'DE
SAVAŞ
I. Körfez Savaşı
·
Irak, 1980 -1988 yılları arasında İran ile yaptığı savaşta ekonomik yönden ağır zararlara uğramıştı. Bu zararları
karşılamak için 2 Ağustos 1990'da Kuveyt'i işgal etti.
·
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Irak'ın Kuveyt topraklarını boşaltması için karar alarak, bu kararın 15 Ocak 1991 tarihine kadar uygulanmasını, aksi taktirde güç kullanılacağını duyurdu. Irak'ın bu süre içinde Kuveyt'i terk etmemesi üzerine ABD'nin öncülüğündeki çok uluslu hava güçleri 17 Ocak 1991 'de taarruza geçti.
·
Irak, çok uluslu müttefik
güçler karşısında başarısız olarak 6 Nisan 1991'de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin şartlarını kabul ettiğini
yazılı olarak ilan etti. Böylece I. Körfez Savaşı
sona ermiştir,
II. Körfez Savaşı
·
ABD, Irak'ın Kitle İmha
Silahları ürettiğini iddia ederek bu devlete 20 Mart
2003'te yeniden savaş açtı.
·
ABD bu savaşta Birleşmiş Milletler’den askeri destek kararı çıkartamamıştır. Bunun üzerine ağırlığını ABD ve İngiltere askerlerinin oluşturduğu koalisyon gücü oluşturulmuş, bu güç 1 Mayıs 2003'te Irak'ta Saddam Hüseyin yönetimine son vermiştir.
·
Irak'ta 30 Ocak 2005'te geçici seçimler yapılmış ve demokratik yönetime geçilmiştir. Ancak ABD güçleri hala Irak'ta bulunmaktadır ve ülke henüz huzur ve güvene
kavuşamamıştır.
Körfez Savaşlarında Türkiye'nin
Tutumu
·
Türkiye, I. Körfez
Savaşanda Irak'ın karşısında yer alarak Birleşmiş Milletler’in aldığı kararlara destek vermiştir. Örneğin Birleşmiş Millefler'in Irak'a ekonomik ve askeri ambargo kararına ilk uyan ülke
Türkiye'dir. Ancak Türkiye savaşa
aktif olarak katılmamış, İncirlik Üssü'nün çok uluslu güçler tarafından
kullanılmasına izin vermiştir.
·
Türkiye, II. Körfez Savaşı
'nda ABD'yi ve koalisyon güçlerini desteklemekle birlikte daha çekimser bir politika izlemiş ve koalisyon güçlerinin Türkiye
üzerinden cephe açmasına izin vermemiştir.
Körfez Savaşlarının Türkiye'ye Etkileri
§
Irak'a uygulanan ambargo Türkiye'yi ekonomik yönden olumsuz etkilemiştir. Türkiye'nin ihracat kaybı onlarca milyar dolara ulaşmıştır.
§
Körfez Savaşlarından sonra Kuzey Irak'ta oluşan otorite boşluğu ve kaos Türkiye
için bir tehdit ve risk bölgesi oluşturmuştur.
§
Kuzey Irak'taki otorite boşluğundan yararlanan bölücü terör örgütü, kamplarını buraya taşımış ve bunun sonucunda Güney Doğu Anadolu'da terör olayları
artmıştır.
§
Körfez Savaşı'nın sonunda Saddam Hüseyin'in baskısından kaçan yüz binlerce kurt, Türkiye'ye sığınmıştır. Bu mültecilerin vatanlarına geri dönünceye kadar geçen sürede barınma ve temel ihtiyaçlarının karşılanması Türkiye'ye ekonomik bir yük getirmiştir.
§
Körfez Savaşlarında Türkiye, savaş bölgesi ilan edilmese de yüz binden fazla yabancı turist rezervasyonlarını iptal ettirerek ülkemize gelmekten vazgeçmiştir.
Türkiye'nin
Enerji Politikası
Türkiye, enerji kaynakları bakımından dışa bağımlı bir ülke
olmasına rağmen dünyada enerji kaynaklarının yaklaşık % 70'ini barındıran Orta
Doğu ve Avrasya ülkelerinin komşusu durumundadır. Bu durum Türkiye'nin
jeopolitik önemini artırmaktadır.
Petrol ve doğalgaza sahip olmak kadar bu kaynakları dünya
pazarlarına ulaştırmak da önemlidir. Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan
gibi petrol ve doğalgaz bakımından zengin kaynaklara sahip ülkeler bu
kaynakları ihraç edecek altyapıya sahip değiller. Hazar Denizi çevresindeki
enerji kaynaklarının Avrupa'ya ve dünyaya taşınmasında Türkiye koridor görevi
görebilecek bir konumdadır.
Baku - Tiflis - Ceyhan Boru Hattı Projesi
Türkiye, kendi topraklarından geçen uluslararası enerji yollarının
dünya siyasetinde etkisini artıracağını ve ekonomik kalkınmasına büyük katkı
yapacağını bilmektedir. Türkiye bu bilinçle 1990'lı yılların başından beri
Azerbaycan petrolünü Akdeniz'e ulaştırmak için Baku - Tiflis - Ceyhan Boru
Hattı Projesi'ni gerçekleştirmeye çalışmıştır. Nihayet 2005 yılında
tamamlanan boru hattı ile Azerbaycan petrolü Ceyhan'a ulaşmıştır.
Kazakistan petrollerinin de bu hat ile taşınması konusunda
anlaşmaya varılmasıyla bu hattın kapasitesi ve önemi artmıştır.
Baku - Tiflis - Erzurum Doğalgaz Hattı Projesi
Azerbaycan petrolünün yanında doğalgazının da Türkiye vasıtasıyla
Avrupa'ya taşınması için Baku -Tiflis - Erzurum Doğalgaz Hattı Projesi tamamlanmış
ve 2006 yılının sonunda Bakü'den Erzurum'a doğalgaz pompalanmaya başlanmıştır.
Türkmenistan doğalgazının da bu yolla nakledilmesi söz konusudur.
Nabucco Projesi
Türkiye bu doğalgazın Avrupa'ya taşınması için Yunanistan -
İtalya - Doğalgaz Boru Hattı ve Bulgaristan, Romanya ve Macaristan
üzerinden Avusturya'ya bağlayacak olan Nabucco Projesi'ni hayata
geçirmeye çalışmaktadır.
GAP Projesi:Türkiye,
uluslararası düzeyde yürüttüğü projelerin yanında ulusal düzeyde de önemli
projeleri gerçekleştirmektedir. Bunların en önemlisi Güneydoğu Anadolu
Projesi (GAP)'dir. Bu proje ile tarım alanlarının sulanması ve enerji
üretiminin artırılması amaçlanmıştır. Özellikle nüfusun artması ve sanayinin
gelişmesi sonucunda elektriğe duyulan ihtiyaç artınca GAP son derece önemli
hale gelmiştir.
DOĞAL
KAYNAKLARDAN VERİMLİ YARARLANMA
Hava, su, toprak, bitki örtüsü, hayvanlar ve madenler doğal
kaynakları oluşturur. Doğal kaynaklar insan ve toplum hayatı için vazgeçilemez
nitelikte önemli değerlerdir. Su, oksijen, bitki örtüsü, petrol gibi doğal
kaynakların büyük hızla azalması, canlıların yaşam alanlarını kısıtlamakta,
çevresel felaketlere yol açabilecek iklim değişikliklerine yol açmaktadır.
Türkiye çeşitli maden kaynakları bakımından zengindir. Ülkemizde
madenlerimizin bilimsel olarak işletilmesi Cumhuriyet döneminde 1935 yılında Maden
Tetkik ve Arama (MTA) Enstitüsü'nün kurulması ile başlamıştır. Doğal
kaynakların verimli bir şekilde değerlendirilmesi ülkemizin kalkınmasına
doğrudan katkı sağlayacaktır.
Ülkemizdeki doğal kaynakların verimli kullanılmasıyla ilgili
projelerden bazıları şunlardır:
Su
o
Türkiye su zengini bir ülke değildir. Kişi başına düşen yıllık su
miktarına göre ülkemiz su azlığı yaşayan bir ülke konumundadır. Üstelik
Türkiye mevcut su potansiyelinin tamamını kullanamamaktadır. Devlet Su
İşleri'nin verilerine göre 2003 yılında sulama, içme suyu ve sanayi
sektöründe mevcut su potansiyelimizin yaklaşık olarak % 36'sı kullanılabilmiştir.
o Su, günümüzde en önemli enerji türlerinden biri olan elektrik üretiminde de önemli
bir kaynaktır. Ülkemizde kurulan hidroelektrik santralleriyle elektrik üretimi yapılmaktadır. Türkiye bu alanda potansiyelinin % 20'sini değerlendirebilmektedir.
o Devlet Su işleri
(DSİ), su kaynaklarının değerlendirilmesi ve verimli bir şekilde kullanılması amacıyla projeler üretmektedir. DSİ ürettiği projeler ile 2030 yılına kadar su potansiyelinin tamamını değerlendirmeyi ve ülke ekonomisine yıllık 27,8 milyar dolar gelir sağlamayı amaçlamaktadır.
Petrol
·
Türkiye, çevresinde yer alan komşularının zengin petrol yataklarına sahip olmasına karşın bu doğal kaynak bakımından yetersiz bir rezerve sahiptir. Türkiye enerji ihtiyacının yarısına yakınını petrolden karşılamaktadır.
Bu durum Türkiye'yi enerji bakımından dışa bağımlı hale getirmektedir.
·
Ülkemizde petrol arama ve üretimiyle Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) görevlendirilmiştir.
TPAO son yıllarda yeni teknolojilerle petrol arama
faaliyetlerine hız vermiştir. Özellikle son iki yılda denizlerde yapılan araştırma çalışmalarının sayısı 50 yılın toplamından
daha fazladır. Bu çalışmalar sonunda zengin petrol yataklarının bulunması umut edilmektedir.
·
Türkiye coğrafi
konumu nedeniyle petrol rezervleri zengin üretici ülkelerle, enerji tüketimi yoğun
sanayileşmiş batı ülkeleri arasında
ve Asya - Avrupa yolu üzerinde yer almaktadır. Türkiye'nin öncelikli hedefleri arasında bu potansiyelin değerlendirilerek "21.
yüzyılın Avrasya Enerji Koridoru" konumuna
getirilmesi yer almaktadır.
Bor
§
Türkiye, kimya sanayinin önemli ham maddelerinden biri durumunda olan bor madeni bakımından dünyanın en zengin yataklarına sahiptir. Dünyadaki bor rezervlerinin % 63'ü ülkemizde bulunmaktadır.
§
Bor madeni günümüzde, camdan elektroniğe, seramikten uzay teknolojisine, sağlıktan enerjiye, ahşaptan metalürjiye
ve izolasyondan tarıma kadar yüzlerce alanda kullanılmakta, yaşam
kalitemizi önemli ölçüde etkilemektedir.
§
Ancak Türkiye'nin bu rezervleri istenilen oranda ekonomik kazanca dönüştürdüğü söylenemez. Bor madeni rezervlerimize eş değer oranda ekonomik fayda elde
edilebilmesi bora dayalı sanayinin geliştirilmesine bağlıdır. Bu amaçla
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü (BOREN) kurulmuştur. BOREN endüstriyel uygulama amaçlı projelere gerekli desteği sağlamaktadır.
§
Toryum
§
Türkiye'de toplam rezerv yaklaşık 380.000 ton civarındadır. Günümüzde toryumla çalışan ticari ölçekli bir santral bulunmamaktadır.
§
Toryumun, gelecekte nükleer santrallerde kullanılması beklenmektedir. Bu yüzden dünyadaki teknolojik gelişmelerin paralelinde ülkemizde de toryum tabanlı yakıt çevrimi konusundaki araştırma - geliştirme çalışmalarına devam edilmelidir. Bu amaçla Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2000 yılında Uluslararası Yenilikçi
Nükleer Reaktörler ve Yakıt
Çevrimi adlı projeye katılma
kararı almıştır.
AVRUPA BİRLİĞİ'NE DOĞRU
ü Türklerle Avrupalılar arasındaki
ilişkiler uzun bir geçmişe sahiptir. Osmanlı Devleti ile Avrupa ülkeleri arasındaki
karşılıklı etkileşim yüz yıllar boyunca sürmüştür. Türkiye ikinci Dünya Savaşı'ndan
sonra ortaya çıkan yeni dünya düzeni içinde Avrupa devletleri ile birlikte hareket etmiştir.
ü AB'nin kuruluşu
18 Nisan 1951'de Belçika, Federal Almanya, Fransa, İtalya, Lüksemburg
ve Hollanda arasında Paris'te imzalanan antlaşmaya kadar uzanır. 25 Mart 1957 tarihinde Roma'da imzalanan anlaşmalarla resmen kurulmuştur. 7 Şubat 1992'de Hollanda'nın Manstricht şehrinde
imzalanan Avrupa Birliği Antlaşması ile topluluğun adı Avrupa Birliği (AB) olmuştur.
ü Avrupa Birliği, Avrupa'nın ekonomik ve siyasi olarak bütünleşmesini hedeflemektedir.
Türkiye -
Avrupa Birliği İlişkileri
ü 11 Eylül 1959: AET Bakanlar Konseyi Ankara ve Atina'nın ortaklık
başvurularını kabul etti.
ü 27 Mayısl 960: Türkiye - AET ilişkileri donduruldu.
ü 12 Eylül 1963: Türkiye ile AET'yi Gümrük Birliği'ne götürecek ve tam üyeliği sağlayacak olan Ortaklık Anlaşması (Ankara Anlaşması) imzalanmıştır.
ü 13 Ocak 1972: Ortaklık Anlaşması'nın Topluluğa katılacak yeni ülkelerce de kabulünü sağlayacak Türkiye
- AET müzakereleri başlamıştır.
ü 22 Ocak 1982: Avrupa
Topluluğu, Türkiye ile ilişkilerini
dondurma kararı almıştır.
ü 16 Eylül 1986: Türkiye-AET Ortaklık Konseyi toplanmış, böylece dondurulmuş bulunan Türkiye
- AET ilişkilerinin canlandırılması süreci başlamıştır.
ü 14 Nisan 1987: Türkiye, AT'ye, tam üye olmak üzere
müracaat etmiştir.
ü 1 Ocak 1996: Türkiye ile AB arasında sanayi ve işlenmiş tarım ürünlerinde gümrük birliği yürürlüğe girmiştir.
ü 11-12 Aralık 1999: Helsinki'de
gerçekleştirilen Avrupa Konseyi zirve toplantısında Türkiye'ye adaylık statüsü tanınmıştır.
ü 28 Haziran 2002: Avrupa
Birliği ile Türkiye arasında
topluluk programlarına katılımın genel ilkelerini belirlemek üzere imzalanan Çerçeve Anlaşma, 28 Haziran 2002 tarihli Resmi
Gaze-te'de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
ü 16-17 Aralık 2004: AB Devlet
ve Hükümet Başkanları Konseyinin Brüksel'de yapmış
olduğu zirve toplantısında, Türkiye'nin Kopenhag siyasi kriterlerini yeterli ölçüde karşıladığına karar verilmiş ve 3 Ekim 2005 tarihinde müzakerelere başlanması öngörülmüştür.
ü
12 Haziran
2006: Türkiye ile AB arasında üyelik müzakereleri başlamıştır.
Avrupa Birliği:1 Ocak 2002 yılından itibaren, Avrupa Birliği üyesi 15 ülkeden 12'si kendi ulusal para birimlerini bırakarak ortak para birimi "euro" yu kabul ettiler.
Avrupa
Komisyonu tarafından geliştirilen e simgesi, Avrupa sözcüğünün ilk harfini temsil eder, iki paralel çizgi ise ekonomideki istikrarı simgeler.
Avrupa Birliği'ne Üye Ülkeler
10 Ocak 2QOTdeki genişleme ile AB'nin 27/üyesi vardır. 1951/1957 yıllarında toplulukta bulunan altı kurucu üye
şunlardır:
• Belçika -
Fransa İtalya Almanya • Lüksemburg Hollanda
Bunu izleyen yıllarda
çeşitli aşamalarda şu ülkeler birliğe
katıldı: 1973'te Danimarka, İrlanda ve Birleşik Krallık,
1981'de Yunanistan, 1986'da Portekiz ve ispanya, 1990'da Doğu ve Batı
Almanya'nın birleşmesi sonucu üye
ülke sayısı artmamasına rağmen AB'nin sınırları genişledi ve nüfusu arttı.
1995'te Avusturya, Finlandiya ve İsveç, 2004'te Güney
Kıbrıs Rum Kesimi, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Letonya, Litvanya,
Malta, Polonya, Slovakya, Slovenya 2007'de ise Bulgaristan ve Romanya birliğe üye olmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder